Merhabalar,
Bundan yaklaşık 4 ay önce çok uzun süren araştırmalarım sonucu Yeni Opel Astra'da karar kıldım. Aracım bana 4000 km'nin üstünde bir mesafedir hizmet ediyor.
Bu 4 aylık sürecin ardından genel bir değerlendirme yapmak ve sizlerle paylaşmak istedim.
Yeni Astra, aslında kasa olarak görece yaşlı olmasına rağmen hala çekici ve gözleri üzerine çekmesini biliyor. Aracımı galeriden ilk alırken "inanmıyorum, bu araba benim mi?" diye düşünmüştüm. Gerçekten de verilen fiyatın karşısında oldukça yakışıklı bir araca sahip oluyorsunuz.
Dış tasarımdaki bu hayranlık iç tasarıma geçtiğinizde daha da artıyor. Hiç abartmıyorum, kendi arabam için de söylemiyorum, ancak C sınıfı tüm otomobiller içinde kullanılan malzeme kalitesi ve verdiği üst sınıf kalite hissi açısından Opel Astra'nın ayarında bir otomobil yok, buna Golf de dahil! Sahip olduğumuz diğer otomobil Golf'ün sedanı diyebileceğimiz bir Jetta (full) olduğundan bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Peki neler mi bu beğeni kazanan ayrıntılar: Derli toplu orta konsol, plastik kalitesinin yüksekliği, ergonomik kontroller, şık deri direksiyon, gene oldukça şık vites topuzu ve el freni, kapı döşemelerinin plastik aksamı ve kumaş kaplamaları, krom kapı iç açma kolları.. İnanın bana, eğer bindiğiniz diğer arabalarda bu tip ayrıntılara dikkat ederseniz, ne demek istediğimi anlarsınız. Geniş iç hacmi, geniş bagaj vb. kullanım avantajları da gene Astra da var.
Gelelim Astra'nın beni tavladığı en önemli özelliklerden birisine. Bu fiyata aldığınız donanım. Deri direksiyon, sis farı, kol dayama benim için olmazsa olmazlardandı ve Astra'da mevcut. İstediğiniz zaman aralığında ayarlanabilen fasılalı silecek ise astra'nın pek bilinmeyen sürprizlerinden. Dokunmatik silicek ve sinyal kolları ise, alıştıktan sonra büyük rahatlık sağlıyor.
Bunları zaten herkes biliyordur ve zaten söylenmiştir. O zaman gelelim kullandıkça eksikliği hissedilenlere..
Keşke klima otomatik olsaydı diyorum bazen. Manuel klima, benim gibi bir önceki aracı (polo) klimasız olanlar için bulunmaz bir nimet ama otomatik klimanın ortam havasını soğutmadaki kolaylığı aranmıyor değil.
Özellikle ön kapıların Japonlarda olduğu gibi "bop" diye kapanmasını da isterdim açıkçası. Biraz mekanik kapanıyor kapılar ve çok yavaş bıraktığınızda kapanmayabiliyor.
Kapı açık uyarısı, 4 kapı ve bagaj için tek bir ışıkla gösteriliyor, dolayısıyla hangisinin açık olduğunu anlayamıyorsunuz. Gene aynı şekilde, emniyet kemeri uyarı ışığıysa hiç yok, ki benim gibi emniyet kemeri üşengeçleri için olumsuz bir özellik.
Araç standart olarak biraz yüksek duruyor. Biraz daha alçatmak daha estetik gösterse de, Türkiye yolları için ne derece sağlıklı olur bilemiyorum.
Herkesin malumu eşya gözü eksikliği. Özellikle ilk başlarda oldukça zorlanıyorsunuz cep telefonunuza yer ararken Sonradan kendinizce sistemler geliştiriyorsunuz, örneğin ben ruhsatı el freninin altına koyuyorum, telefon da onun üstünde duruyor, böylece kaymıyor. Cüzdanım için sol ön kapının harita gözü oldukça kullanışlı. Gene uzun yolda pet su şişeleri için de aynı yeri kullanabiliyorum. Bir de tabii RDS sistemi kullanması zor ve zahmetli müzik sistemi var. Keşke daha kullanışlı bir sisteme geçse Opel, yıllardır aynı saçma RDS sistemi neden ısrar ediliyor anlamış değilim. Maalesef, ses kalitesi de tatminkar olsa da çok üst düzey değil.
1.6 115BG Ecotec motoru hakkını vererek kullanmak gerekiyor. Bu motor narin bir kız gibi, nasıl davranılacağını bilirseniz, ona özel olduğunu hissettirirseniz sizi mutlu ediyor, yok herhangi bir otomobili kullanır gibi gazla haşır neşir olursanız, size cevap veremeyebiliyor. Şaka bir yana, resmen gazın vereceği tepkileri öğrenmeniz gerekiyor ve bu bir süre alıyor, nerde ne kadar gaza basmanız lazım, deviri kaçta tutmanız gerekir, hangi vites en uygunu, ekonomik kullanım nasıl, maksimum performansı nasıl alırsınız hepsini yavaş yavaş öğreniyorsunuz. Aracın 3000 devirden sonra sanki bir turbo devreye girmişçesine atik bir görüntü sergilemesine alışıyorsunuz. İlk kullanımlarında yokuş yukarı arabayı kakldırırken bayıltan, "motor herhalde kasayı taşımıyor" diye düşünen ben, artık - arabayı falan bağırtmadan- çok seri kalkışlar yapabiliyorum.
Yukardakiyle bağlı olarak, aracın tüketimini de sürekli gözetmeniz gerekiyor. Eğer performans istiyorsanız, maksimum hızlarda gezineyim, yüksek devirlerde atak bir şekilde kullanayım derseniz araç benzini içer seviyede tüketiyor. Ancak sakin bir kullanımı tercih ederseniz, hızınıza ve devire dikkat ederseniz, o zaman da tıpkı adı gibi ECO bir motora sahip Astra. Haftasonu, yaklaşık 500 km'lik İstanbul Amasra yolunu dikkatli ve sakin bir kullanımla katettiğimde (130'u çok geçmedim, ani hızlanmalardan kaçındım), yol bilgisayarına göre henüz 110 km daha gidebileceğinin bilgisi vardı. Yol bilgisayarının sapıtık olmasını bile gözönüne alsak, aracın uzun yolda bir depoyla 550-560 km'yi çok rahat yapabileceğini düşünebiliriz.
Bir başka konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Araç yıkama istasyonu terörü! İstanbul'un en ünlü alışveriş merkezlerinden birinde spora gidiyorum ve arabamı da sadece bu alışveriş merkezindeki yıkamacıya bırakıyorum, ki oldukça da pahalı aslında. Gel gelelim, zamanla aracımın üstünde bir takım çizikler farkettim, bu çiziklerden bazıları astarı gösterecek kadar derin! Üstüne üstlük herhangi bir şekilde olamayacak kadar abuk yerlerde, örneğin astarın çıktığı bir çizik sağ dikiz aynasının altında, arabayı kasıtlı çizseniz orayı çizmezsiniz, sağa sola sürtmenize falan da olanak yok. Gözüm gibi baktığım otomobilimde bu çiziğin nasıl olduğunu, bir arkadaşımın aracı yıkanırken keşfettim: Biliyorsunuz, artık fırçalı yıkama "out", köpüklü ve basınçlı yıkama "in". Aracımız fırçanın yaratacağı kılcal çiziklere maruz kalmamak için bu tip yıkamacılara götürüyoruz arabamızı. Peki dikkatli baktınız mı hiç bu tip yıkamacılara. Genelde özellikle hafta sonları yıkamacılar dolup taşıyor ve yıkamacılar araçları alelacele yıkıyorlar. Basınçlı hortumu aracın her yönüne ve yakın mesafede tutarak sıkıyorlar. Oysa bu hortumun tabancasının ucu metal! Bu metal uç,yıkamacının dikkatsizliği sonucu defalarca araca değiyor, özellikle erişilmesi zor noktalarda! Sonuç, saçma sapan derin çizikler. Aracımın 3. stop lambasının üstünde ve stopun bulunduğu spoylerde uzunca biz çizik var ki, aklınız şaşar burası nasıl çizildi diye. Nasıl çizildiğini, o arkadaşın aracı yıkanırken şans eseri biraz erken geldiğimiz için gördük! Çat çut vuruyor o tabanca arabanın sağına soluna. İtiraz ettiğinizde ise bizle alakası yok, bu zaten vardı diyorlar doğal olarak.
Bir başka isyan ettiğim nokta ise, özellikle alışveriş merkezlerindeki yanyana park olayı. Takdir edersiniz ki, aracını usulen parketmesini bilmeyen, bilse de dikkat etme tenezzülünü göstermeyen, inmek/binmek için kapısını yanındaki aracın kapısına haşırt diye çarparak açan yurdum insanı sayesinde, şu an sağ ön kapımda beyaz bir çizik ve çok çok hafif de olsa bir çökük var! Sinirlenmemek, kafayı yememek işten değil!! Çok mu zor, arabanızın kapısını dikkatli açmak, çok mu zor yandaki arabaya çarpmadan inmek!? Kimse alınmasın ama özellikle bayan şoförlerin bu konudaki aymazlığı dikkatimi çekiyor. Sırf bu yüzden aracımı ya paralel park edebileceğim yerlere park ediyorum, yada duvar dibine iyice yanaştırıyorum.
Çizgiler, çökükler derken, kendi yaptıklarımızdan da bahsetmemek olmaz Astra'nın bakış açıları oldukça iyi, kör nokta pek oluşmuyor ve rahatlıkla etrafınıza hakim olabiliyorsunuz. Ancak sizin etrafınıza hakim olmanızdaki en önemli avantajlarınızdan birisi olan geniş yan dikiz aynaları biraz fazla "geniş". Geçen dar bir yolda karşıdan gelen taksi ben aman maman derken çaaat diye çarptı yan aynaya. Önümdeki araba gayet rahat geçmişti oysaki. Ufak tefek bir kaç çizik harici birşey olmadı ama işte yine de çizik çiziktir. Bir kerede ben dar bir garajdan çıkarken biraz da dikkatsizliğimden sürttüm yan aynayı.
Astramla ilgili şu ana kadar teknik herhangi bir sorun yada arıza yaşamadım. (nazar değmesin) Arka yaylardan veya akslardan geldiğini düşündüğüm bir gacırtı var ancak forumda okuduğum kadarıyla bu çözümü oldukça basit bir sorun ve serviste kolaylıkla halledilebiliyor. Amasraya girerken hafif çakıllı bir yola girdiğimde orta konsoldan bir takım cızırtılar ve çıtırtılar duydum, ancak bunun Astra'dan değil, utanç abidesi duble(!) yolun berbatlığından olduğunu düşünüyorum zira kaymak asfalta çıkınca ses kesildi. Bir de klima havalandırması 4. kademeyken ıslık benzeri bir ses çıkartıyor, sanırım bu da serviste kolaylıkla çözülebilecek bir problemdir. Çok açık söyleyebilirim ki, bunlar aslında problem falan değil, benim takıntılarım. Astra, çocukluk hastalıklarını çoktan aşmış, olgun ve oturmuş bir otomobil.
Sonuç olarak, geçmiş 4 aya baktığımda, aracımdan oldukça memnunum. Eğer sizin için asıl önemli olan şey iç mekan ve sürerken size vereceği kalite hissi ise, Astra en önce gözönüne alınması gereken belki de tek seçenek. Ancak motor ve performans konularında tereddütleriniz varsa, tekrar düşünmenizi öneririm.
Bundan yaklaşık 4 ay önce çok uzun süren araştırmalarım sonucu Yeni Opel Astra'da karar kıldım. Aracım bana 4000 km'nin üstünde bir mesafedir hizmet ediyor.
Bu 4 aylık sürecin ardından genel bir değerlendirme yapmak ve sizlerle paylaşmak istedim.
Yeni Astra, aslında kasa olarak görece yaşlı olmasına rağmen hala çekici ve gözleri üzerine çekmesini biliyor. Aracımı galeriden ilk alırken "inanmıyorum, bu araba benim mi?" diye düşünmüştüm. Gerçekten de verilen fiyatın karşısında oldukça yakışıklı bir araca sahip oluyorsunuz.
Dış tasarımdaki bu hayranlık iç tasarıma geçtiğinizde daha da artıyor. Hiç abartmıyorum, kendi arabam için de söylemiyorum, ancak C sınıfı tüm otomobiller içinde kullanılan malzeme kalitesi ve verdiği üst sınıf kalite hissi açısından Opel Astra'nın ayarında bir otomobil yok, buna Golf de dahil! Sahip olduğumuz diğer otomobil Golf'ün sedanı diyebileceğimiz bir Jetta (full) olduğundan bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Peki neler mi bu beğeni kazanan ayrıntılar: Derli toplu orta konsol, plastik kalitesinin yüksekliği, ergonomik kontroller, şık deri direksiyon, gene oldukça şık vites topuzu ve el freni, kapı döşemelerinin plastik aksamı ve kumaş kaplamaları, krom kapı iç açma kolları.. İnanın bana, eğer bindiğiniz diğer arabalarda bu tip ayrıntılara dikkat ederseniz, ne demek istediğimi anlarsınız. Geniş iç hacmi, geniş bagaj vb. kullanım avantajları da gene Astra da var.
Gelelim Astra'nın beni tavladığı en önemli özelliklerden birisine. Bu fiyata aldığınız donanım. Deri direksiyon, sis farı, kol dayama benim için olmazsa olmazlardandı ve Astra'da mevcut. İstediğiniz zaman aralığında ayarlanabilen fasılalı silecek ise astra'nın pek bilinmeyen sürprizlerinden. Dokunmatik silicek ve sinyal kolları ise, alıştıktan sonra büyük rahatlık sağlıyor.
Bunları zaten herkes biliyordur ve zaten söylenmiştir. O zaman gelelim kullandıkça eksikliği hissedilenlere..
Keşke klima otomatik olsaydı diyorum bazen. Manuel klima, benim gibi bir önceki aracı (polo) klimasız olanlar için bulunmaz bir nimet ama otomatik klimanın ortam havasını soğutmadaki kolaylığı aranmıyor değil.
Özellikle ön kapıların Japonlarda olduğu gibi "bop" diye kapanmasını da isterdim açıkçası. Biraz mekanik kapanıyor kapılar ve çok yavaş bıraktığınızda kapanmayabiliyor.
Kapı açık uyarısı, 4 kapı ve bagaj için tek bir ışıkla gösteriliyor, dolayısıyla hangisinin açık olduğunu anlayamıyorsunuz. Gene aynı şekilde, emniyet kemeri uyarı ışığıysa hiç yok, ki benim gibi emniyet kemeri üşengeçleri için olumsuz bir özellik.
Araç standart olarak biraz yüksek duruyor. Biraz daha alçatmak daha estetik gösterse de, Türkiye yolları için ne derece sağlıklı olur bilemiyorum.
Herkesin malumu eşya gözü eksikliği. Özellikle ilk başlarda oldukça zorlanıyorsunuz cep telefonunuza yer ararken Sonradan kendinizce sistemler geliştiriyorsunuz, örneğin ben ruhsatı el freninin altına koyuyorum, telefon da onun üstünde duruyor, böylece kaymıyor. Cüzdanım için sol ön kapının harita gözü oldukça kullanışlı. Gene uzun yolda pet su şişeleri için de aynı yeri kullanabiliyorum. Bir de tabii RDS sistemi kullanması zor ve zahmetli müzik sistemi var. Keşke daha kullanışlı bir sisteme geçse Opel, yıllardır aynı saçma RDS sistemi neden ısrar ediliyor anlamış değilim. Maalesef, ses kalitesi de tatminkar olsa da çok üst düzey değil.
1.6 115BG Ecotec motoru hakkını vererek kullanmak gerekiyor. Bu motor narin bir kız gibi, nasıl davranılacağını bilirseniz, ona özel olduğunu hissettirirseniz sizi mutlu ediyor, yok herhangi bir otomobili kullanır gibi gazla haşır neşir olursanız, size cevap veremeyebiliyor. Şaka bir yana, resmen gazın vereceği tepkileri öğrenmeniz gerekiyor ve bu bir süre alıyor, nerde ne kadar gaza basmanız lazım, deviri kaçta tutmanız gerekir, hangi vites en uygunu, ekonomik kullanım nasıl, maksimum performansı nasıl alırsınız hepsini yavaş yavaş öğreniyorsunuz. Aracın 3000 devirden sonra sanki bir turbo devreye girmişçesine atik bir görüntü sergilemesine alışıyorsunuz. İlk kullanımlarında yokuş yukarı arabayı kakldırırken bayıltan, "motor herhalde kasayı taşımıyor" diye düşünen ben, artık - arabayı falan bağırtmadan- çok seri kalkışlar yapabiliyorum.
Yukardakiyle bağlı olarak, aracın tüketimini de sürekli gözetmeniz gerekiyor. Eğer performans istiyorsanız, maksimum hızlarda gezineyim, yüksek devirlerde atak bir şekilde kullanayım derseniz araç benzini içer seviyede tüketiyor. Ancak sakin bir kullanımı tercih ederseniz, hızınıza ve devire dikkat ederseniz, o zaman da tıpkı adı gibi ECO bir motora sahip Astra. Haftasonu, yaklaşık 500 km'lik İstanbul Amasra yolunu dikkatli ve sakin bir kullanımla katettiğimde (130'u çok geçmedim, ani hızlanmalardan kaçındım), yol bilgisayarına göre henüz 110 km daha gidebileceğinin bilgisi vardı. Yol bilgisayarının sapıtık olmasını bile gözönüne alsak, aracın uzun yolda bir depoyla 550-560 km'yi çok rahat yapabileceğini düşünebiliriz.
Bir başka konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Araç yıkama istasyonu terörü! İstanbul'un en ünlü alışveriş merkezlerinden birinde spora gidiyorum ve arabamı da sadece bu alışveriş merkezindeki yıkamacıya bırakıyorum, ki oldukça da pahalı aslında. Gel gelelim, zamanla aracımın üstünde bir takım çizikler farkettim, bu çiziklerden bazıları astarı gösterecek kadar derin! Üstüne üstlük herhangi bir şekilde olamayacak kadar abuk yerlerde, örneğin astarın çıktığı bir çizik sağ dikiz aynasının altında, arabayı kasıtlı çizseniz orayı çizmezsiniz, sağa sola sürtmenize falan da olanak yok. Gözüm gibi baktığım otomobilimde bu çiziğin nasıl olduğunu, bir arkadaşımın aracı yıkanırken keşfettim: Biliyorsunuz, artık fırçalı yıkama "out", köpüklü ve basınçlı yıkama "in". Aracımız fırçanın yaratacağı kılcal çiziklere maruz kalmamak için bu tip yıkamacılara götürüyoruz arabamızı. Peki dikkatli baktınız mı hiç bu tip yıkamacılara. Genelde özellikle hafta sonları yıkamacılar dolup taşıyor ve yıkamacılar araçları alelacele yıkıyorlar. Basınçlı hortumu aracın her yönüne ve yakın mesafede tutarak sıkıyorlar. Oysa bu hortumun tabancasının ucu metal! Bu metal uç,yıkamacının dikkatsizliği sonucu defalarca araca değiyor, özellikle erişilmesi zor noktalarda! Sonuç, saçma sapan derin çizikler. Aracımın 3. stop lambasının üstünde ve stopun bulunduğu spoylerde uzunca biz çizik var ki, aklınız şaşar burası nasıl çizildi diye. Nasıl çizildiğini, o arkadaşın aracı yıkanırken şans eseri biraz erken geldiğimiz için gördük! Çat çut vuruyor o tabanca arabanın sağına soluna. İtiraz ettiğinizde ise bizle alakası yok, bu zaten vardı diyorlar doğal olarak.
Bir başka isyan ettiğim nokta ise, özellikle alışveriş merkezlerindeki yanyana park olayı. Takdir edersiniz ki, aracını usulen parketmesini bilmeyen, bilse de dikkat etme tenezzülünü göstermeyen, inmek/binmek için kapısını yanındaki aracın kapısına haşırt diye çarparak açan yurdum insanı sayesinde, şu an sağ ön kapımda beyaz bir çizik ve çok çok hafif de olsa bir çökük var! Sinirlenmemek, kafayı yememek işten değil!! Çok mu zor, arabanızın kapısını dikkatli açmak, çok mu zor yandaki arabaya çarpmadan inmek!? Kimse alınmasın ama özellikle bayan şoförlerin bu konudaki aymazlığı dikkatimi çekiyor. Sırf bu yüzden aracımı ya paralel park edebileceğim yerlere park ediyorum, yada duvar dibine iyice yanaştırıyorum.
Çizgiler, çökükler derken, kendi yaptıklarımızdan da bahsetmemek olmaz Astra'nın bakış açıları oldukça iyi, kör nokta pek oluşmuyor ve rahatlıkla etrafınıza hakim olabiliyorsunuz. Ancak sizin etrafınıza hakim olmanızdaki en önemli avantajlarınızdan birisi olan geniş yan dikiz aynaları biraz fazla "geniş". Geçen dar bir yolda karşıdan gelen taksi ben aman maman derken çaaat diye çarptı yan aynaya. Önümdeki araba gayet rahat geçmişti oysaki. Ufak tefek bir kaç çizik harici birşey olmadı ama işte yine de çizik çiziktir. Bir kerede ben dar bir garajdan çıkarken biraz da dikkatsizliğimden sürttüm yan aynayı.
Astramla ilgili şu ana kadar teknik herhangi bir sorun yada arıza yaşamadım. (nazar değmesin) Arka yaylardan veya akslardan geldiğini düşündüğüm bir gacırtı var ancak forumda okuduğum kadarıyla bu çözümü oldukça basit bir sorun ve serviste kolaylıkla halledilebiliyor. Amasraya girerken hafif çakıllı bir yola girdiğimde orta konsoldan bir takım cızırtılar ve çıtırtılar duydum, ancak bunun Astra'dan değil, utanç abidesi duble(!) yolun berbatlığından olduğunu düşünüyorum zira kaymak asfalta çıkınca ses kesildi. Bir de klima havalandırması 4. kademeyken ıslık benzeri bir ses çıkartıyor, sanırım bu da serviste kolaylıkla çözülebilecek bir problemdir. Çok açık söyleyebilirim ki, bunlar aslında problem falan değil, benim takıntılarım. Astra, çocukluk hastalıklarını çoktan aşmış, olgun ve oturmuş bir otomobil.
Sonuç olarak, geçmiş 4 aya baktığımda, aracımdan oldukça memnunum. Eğer sizin için asıl önemli olan şey iç mekan ve sürerken size vereceği kalite hissi ise, Astra en önce gözönüne alınması gereken belki de tek seçenek. Ancak motor ve performans konularında tereddütleriniz varsa, tekrar düşünmenizi öneririm.